Newsweek Türkiye: “Eylem için ekran başına

Newsweek Türkiye: Eylem için ekran başına

Küreselleşme sadece ekonomileri iç içe geçirmiyor, tepkiler de giderek çok uluslu, çok kültürlü, çok dinli olmaya doğru gidiyor.

Newsweek Türkiye, Burcu Soydan / Web özel – 2009-10-12 14:40:19

Sene 1986. ABD ordusu Japonya’daki Zushi şehri yakınlarındaki Ikego ormanını yok etmek üzere. ABD hükümeti Yokosuva askeri üssündeki askeri personeline 1000 ev inşa etmek için Japon hükümetinden bölgede kendisine arazi tahsis etmesini istiyor. Japon hükümeti alternatif yerler olduğu halde isteği kabul ediyor ve ardından dünya yeni bir eylem yöntemiyle tanışıyor. İnternet bülteni META’nın üyesi Izumi Aizu yerel halk ve uluslararası camianın konuya dikkatini çekmek için interneti kullanıyor ve insanları Japon ve ABD hükümetine protesto mektubu yazmaya çağırıyor. İnternet aracılığıyla yapılan bu ilk eylemle Japonlardan 100bin ve uluslar arası camiadan 700 mektup topluyor. Bu eylemin kapsamı, o dönemde internet kullanıcısının azlığından, internetin kısıtlı altyapısı ve işlevselliğinden dolayı sınırlı kalıyor. Fakat eylemcilikte yeni bir dönemin başladığına işaret ediyor. Elektronik Ağ İletişimi ve Haberleşme Derneğinin kurucusu Mimo Maduro olayın ardından bu yeni eylem türünün potansiyelini ortaya koyuyor; “İnsanlar ortak çıkarlar doğrultusunda irtibat kurduğu kişilerin kim olduğunu, kazancını bilmeden onlarla iletişime giriyor. Sınıf, ırk ayrımı ve benzeri engeller ortadan kalkmaya başlıyor.”

80’li yılların sınırlı internet ağı ve içeriği, bugün bilgiyi en hızlı ve en az maliyetle ulaştıran, çok işlevli teknolojilerden biri olarak evlerimize girmiş durumda. “Gerçekçi Ol İmkânsızı İste” diyerek kitlelere seslenen dünyanın popüler eylem adamı Che bile bir “tıklamayla” eylemci olunacağını tahmin edemezdi herhalde. Artık oturduğunuz yerden eylem yapmanız, tepkinizi duyurmanız mümkün, tek ihtiyacınız bir internet bağlantısı. “Evden eylem koymak”; internetin kamuya açılmasından yaklaşık 30 yıl geçmesine rağmen kulağa hala tuhaf geliyor değil mi? Fakat bilgisayarın masaüstünden dizüstüne inmesiyle, cep telefonlarının internetle bütünleşen akıllı modellerinin çıkmasıyla, kablolu internetten kablosuz internete geçişle birlikte her an elimizin alında olan internet tepkilerimizi giderek dijitalleştirmeye başlıyor.

Siber eylemcilikte önemli dönemeç 1996’da bir siber eylemin kamuoyunda geniş yankı bulmasıyla geçildi. Helen Steel ve Dave Morris adlı iki İngiliz, McDonalds’ı “McSpotlight” adlı internet sitesinden reklâm yoluyla çocukları sömürdüğü, hayvanlara kötü davrandığı ve düşük ücretli eleman çalıştırdığı için eleştirdi ve bunu internet vasıtasıyla kamuoyuna duyurdu. Şirket eylemcilere dava açtı ve tazminat ödemeye mahkûm oldular. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gidildi. Duyurunun internette yayınlandığı daha ilk gününde 35 bin kişi tarafından okunmasıyla popülerleşen eylemciler, mücadelelerini konu alan 2005 yapımı McLibel adlı belgeselle taçlandırıldı.

Siber eylemciliğin geleneksel eylemciliğe göre en büyük avantajı yüz binlerce insanın uzun ve zahmetli bir yol kat ederek, bin bir zorlukla gösteri izni aldıkları bir meydanda toplanmaya ihtiyaç duymamaları. Artık eylemciler siyasal, sosyal ve ekonomik gelişmelere tepkilerini meydanlarda oluşabilecek izdihamdan, kışkırtmalardan ve fişlenmelerden uzak “hijyen” siber bir ortamda koyabiliyorlar. Üstelik etkileşimli ara yüze sahip siber ortamlar dünyanın pek çok yerinden daha büyük kitlelere ulaşılmasını sağlıyor. Bu işin biçilmiş kaftanları ise; Aktif kullanıcısı çok olan Sosyal Medya Ağları, Çevrimiçi Oyunlar ve Bloggerlar. Sayılar potansiyeli özetliyor.

Türkiye’de ise sanal eylemcilik için zemin uygun olsa da diğer ülkelere kıyaslandığında yolun bir hayli başında. İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim üyesi ve yakında çıkacak “Katılımın e-hali: Gençlerin Sanal Alemi” kitabının editörü Dr. Aslı Telli Aydemir,”Hak ve özgürlüklerinin farkında olan ve bunları aktif olarak savunan “netdaş” nüfusun toplam nüfus içindeki payını göz önüne aldığımızda kat edecek daha çok yolumuz olduğu görülüyor” diyor. Oysa potansiyel büyük; en popüler sosyal ağ sitesi Facebook’un resmi rakamlarına göre Eylül 2009’da dünyadaki 280 milyon kullanıcısının 13 milyonu Türklerden oluşuyor ve Türk kullanıcılar bu rakamla üçüncü sırada yer alıyor.

“Kat edecek daha çok yolumuz” var sözünün içini Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Yaman Akdeniz’in ifadeleri dolduruyor; ” Türkiye Youtube ile ilgili haksızlığı hala yaşıyor, bu gidişle Facebook’un kapanması da an meselesi”. Yolun üzerindeki engele; sansüre işaret ediyor kendini “aktivist akademisyen” olarak tanımlayan Akdeniz. İnternet ortamında ifade özgürlüğü için yıllardır hukuksal mücadele veriyor, kurduğu sivil toplum örgütü cyber-rights.org ile kamuoyunu bilgilendirmeye çalışıyor. 25 yıl kaldığı İngiltere’den ve Leeds Üniversitesi’nden ayrılarak Türkiye’ye geri dönen Akdeniz Türkiye’de müzik paylaşım sitesi Myspace ve çevrimiçi radyo hizmeti veren Last FM’e erişimin tamamen engellenmesi kararına karşı dava sürecini başlatmak amacıyla Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığına geçtiğimiz hafta itiraz dilekçesi verdi. İtiraz geldiğinde “şaşıran savcıları” bu tip davalara alıştırmayı amaçlıyor. “Benzer başka itirazlar da yapmayı planlıyorum, arkası gelecek” diyor.

Siber eylem özellikle Türkiye gibi ülkeler için önemli bir mecra. Zira daha ziyade demokratik kültürün yerleşmediği, örgütlenmekte sıkıntı yaşayan, fişlenme korkusu taşıyan gelişmekte olan ülkelerin vatandaşlarının sarılacağı bir can simidi. Siyasi nitelikli sanal eylemlere en çok başvuran ülkeler ise demokratik kültürün tam yerleşmediği Güney Amerika ülkeleri, İran, Macaristan ve Çin. Bu ülkelerdeki sanal eylemler farklı toplumsal sorunlara parmak basıyor. Aydemir Güney Amerika’daki eylemlerin ağırlıkla ekonomik olduğunu söylüyor; “Özellikle Güney Amerika ülkelerinde ekonomik darboğazdan uzun süre çıkılamaması ve sınıflararası eşitsizliğin aşırı boyutlara ulaşması geçtiğimiz on yılda halkı sokaklara taşıdı. Yeni medyanın gelişmesiyle enformasyon devrimi yaşandı ve insanlar temel hak ve özgürlüklerinin farkına vardı.” Totaliter bir yapıya sahip İran’da ise sanal eylem siyasi konularda fikir ortaya koymanın tek yolu olarak görüyor. Bunun en iyi örneği İran’daki son seçimler. Muhalif Musavi yanlıları Facebook’ta örgütlenerek seslerini dünyaya duyurmayı başardılar ve haftalarca uluslar arası medyanın ilgisini şaibeli seçim üzerine çektiler. Aydemir sanal eylemciliğin Çin ve Macaristan’daki başarılı örneklerini ise kısaca şöyle sıralıyor; insanlar Çin’de 2008’de meydana gelen deprem sonrası hükümetin can ve mal kaybı konusunda halkı yanlış bilgilendirmesine, kurtarma operasyonlarındaki başarısızlığı gizlemeye çalışmasına ve Macaristan’da yönetimdekilerin yolsuzluklarının ortaya çıkmasına karşı tepkilerini sanal ortamda gösterdiler.

İnternet kendisiyle benzer fikirde olan insanların bir araya gelmelerini, aynı amaç için mücadele etmelerini, iktidarı seçimler dışında da uyarmalarını sağlayan siber “sivil toplum” örgütlerinin oluşmasına katkı sağlasa da, bazı olumsuz sonuçlar da doğurabiliyor. Akdeniz fanatik düşüncelerle hareket eden siber grupların da rağbet gördüğünü vurguluyor. “‘Lezbiyenlere tecavüz edip hayata kazandıralım’ adıyla açılan grubun 500 üyesi varsa ya da Neo Naziler internetteki kendi siteleri vasıtasıyla fikirlerine karşı tavır alan sivil toplum örgütleri üyelerinin adres, telefon, araba plakası bilgilerini yayınlıyorsa burada sanaldan çıkıp gerçek hayata taşan büyük bir tehlike var demektir.”

Bir de “Balkanlaşma” korkusu var. Bu, Balkan ülkeleri gibi bölünüp dağılan, işbirliğine yanaşmayan, farklı fikirlere tahammülsüz, düşmanca tutum takınan irili ufaklı grupların oluşturduğu sanal dünyaya yönelik bir gönderme. “Küresel Köy mü Sanal Balkanlar mı? Elektronik toplulukların bütünleşmesini modelleme ve ölçme” başlıklı makalenin yazarı MIT öğretim üyesi Eric Brynjolfsson gelecek için kaygılı: “Dünyada paylaşılan farklı etkileşimler olmazsa, herkes sadece kendi fikrini benimseyeni bilir diğerlerine sırt çevirirse sosyal ilişkiler büyük oranda zedelenecektir”. Akdeniz sanal Balkanlaşmanın kaçınılmaz olduğu görüşünde : ” Özellikle sosyal ağ sitelerinde arkadaşını sen seçiyorsun dolayısıyla bir süre sonra diğer fikirlere tahammülsüzlük başlıyor. İnsanların bakış açıları daralıyor.”Özellikle bir hedefe odaklanılan ve hedefe masa başında ulaşılan çevrimiçi oyunlar kritik bir noktada duruyor. Her gün dört beş saatini yoldaşlık duygusuyla geçiren siber klanların üyeleri siber eylemcilikte bıçağın her iki keskin tarafına da çok yakınlar. Çevrimiçi oyun yapımcısı Mevlüt Dinç’in dediği gibi; ” biz yapımcıların kurgu hatalarından doğan haksızlıkları protesto eden siber yürüyüşler”‘de yapabilirler yahut 2005’te İngiltere’de infiale nedeni olan, çevrimiçi simülasyon Second Life’daki sanal çocuk karakterlere sanal karakterleriyle saldıran ve taciz eden Siber Neo Naziler’e de özenebilirler.

Zonguldak’ta yaşayan 48 yaşındaki Çetin Yılmaz siber eylemciliğin hem olumlu hem de olumsuz taraflarını kendisinde barındıran ve bunun özeleştirisini yapan bir Türk siber eylemci. 15 yıldır internet üzerinden örgütlenme mücadelesi veren Yılmaz bir yandan çingenelerin insan hakları için ve termik santrallere karşı sanal mücadele verirken öte yandan balkanlaşma sürecinin de bir parçası olduğunu; “Sanal ortamda birebir tanımadığım ya da olaylara aynı pencereden bakmadığım sanal gruplar ile ilişkim yok.” diyerek özetliyor. Sonuçta, her yeni olgu gibi, siber eylemcilik de eksi ve artılarını beraberinde getiriyor. Burada önemli olan bir boşluğu dolduruyor olmasından hareketle artılarını öne çıkaracak düzenlemelerin yapılması, kurunun yanında yaşın da yanmamasıdır.