Ümit Kıvanç – “Hain internet ve Türk sağının kaymayan ekseni ” başlıklı yazısı – Taraf Gazetesi
AÇIN TÜRKİYE’NİN ÖNÜNÜ 26.06.2010
Ümit Kıvanç: Hain internet ve Türk sağının kaymayan ekseni
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’a özel bir gıcığım yok. Belki olmalıymış, bilemiyorum. Olsaydı şimdi ikinci sarıyı görecek ve sonraki maçta yeralamayacaktı.
YouTube yasağı ve Google ile papaz olma vaziyetlerine dair söylediklerine bakarak, bu bakanımızın, Türkiye Cumhuriyeti devlet geleneğini, mantığını ve ‘devlet yöneticisi’ psikolojisini ve daha başka, değiştirilmesi teklif dahi edilemez kültür varlıklarını şahsında cisimleştirdiğini görüyoruz. ‘Türk devlet adamı nedir, nasıl çalışır’ bahsinde genç nesillere yönelik bir eğitim programının Ulaştırma Bakanı tarafından yürütülüyor olması, aynı zamanda, devletimizi yöneten kıymetli şahısların, görev alanlarına ve tanımlarına bakmaksızın her türlü hizmete nasıl canla başla koştuğunu da kanıtlıyor. Millî Eğitim yetkililerinin de, Ulaştırma Bakanı’nın bu jestine, YouTube ve Google’ın Türkiye üzerindeki kirli emellerini anlatan, Sarı Gelin gibi belgeseller yaptırıp okullara dağıtarak karşılık vermesini umuyoruz. YouTube’un adını ‘Yunus Emre Türkçesi’yle hızla artarda söylerseniz ‘yutup’ sesine ulaşacağınıza, buradaki açık emperyalizm çağrışımına dikkatinizi çekerim. Ne demek yutup? Bölmek parçalamak bitti, sıra yutmaya mı geldi? Filan yani… Buradan başlanabilir meselâ belgesele. Sarı Gelin’den daha sahtekârca olmaz en azından.
Muhterem Bakan, ‘Bu site Türkiye Cumhuriyeti ile uğraşıyor, yasakladık, üst mahkemeye itiraz bile etmediler, her yerde yerel sürüm yapıyorlar, burada yapmıyorlar, vergi ödemiyorlar, telefonumuza çıkmıyorlar…’ falan, bir sürü laf söylemiş.
Cevabını, Radikal’in görüştüğü hukukçular vermiş. Bilgi Üniversitesi Bilişim Hukuku Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yaman Akdeniz’in dedikleri şunlar: ‘Bakan Yıldırım’ın söylediklerine katılmıyorum. Google ya da YouTube’un özellikle bizimle uğraştığını sanmıyorum. YouTube hakkında verilen mahkeme kararına iki hafta önce itiraz ettik. Mahkeme itirazımızı reddetti. Almanya, İngiltere ve Fransa’da YouTube’u test ettim. ‘Lokal versiyonu mu, global versiyonu mu kullanmak istiyorsunuz’ diye soruyor. YouTube bu ülkelerde yaptığı anlaşmalarda hukuki olarak sadece lokal versiyondan sorumlu. Global versiyona karışmıyor. YouTube, bunu Türkiye’ye önerdi. Ancak Türkiye kabul etmedi. Türkiye, illâ global versiyondan da bu videoların kaldırılmasını talep etti. Problem de buradan kaynaklanıyor. Türkiye, burada ofis açmalarını istiyor. Ancak hiçbir uluslararası organizasyona ‘gelip burada ofis açın’ diyemezler. Obama, ‘Koç, Sabancı gelip burada ofis açacak’ diyemez. Bu tartışma bu tip açıklamalarla çözülemez.’
Bilişim hukuku alanında çalışan avukat Başak Purut da şöyle konuşmuş Radikal’e: ‘Bakan Yıldırım açıklamalarıyla kamuoyunu yanlış bilgilendiriyor. Neden sadece Google’a bunlar yapılıyor? Türkiye’de yurtdışından iş yapan binlerce site var. Vergi mükellefi değiller. ‘Google’ı yasaklayayım, hizaya getirelim, diğerlerine gözdağı olur’ diye mi yapılıyor, bilmiyorum.’
Bu yazıyı okuyor olsaydı, bakan Yıldırım’ın soracağı ilk soru şu olurdu herhalde: ‘Neden bu hukukçulara inanıyorsun da benim dediğime inanmıyorsun?’
Ben de şu soruyla cevap verirdim: ‘Sizce neden acaba?’
Binali Yıldırım aslında baklayı ağzında tutmamış, hakkını vermek lâzım. Şöyle demiş: ‘Tıpkı ilaç gibi, internetin de hem yararı hem zararı var. Biz temiz kullanılmasını sağlamaya çalışıyoruz.’
Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir sansürcü, özel, olağandışı durumlar haricinde başka türlü konuşmaz zaten. Fakat buradaki asıl mesele sansür değil. Dünya çapında yaşanmış bir değişimi ve yeni bir iletişim ve sosyal ilişki tarzını kavrama konusunda bizi yönetenlerin gösterdiği akıl almaz beceriksizlik. Ne internetin ne olduğu ve dünyaya ne gibi değişiklikler getirdiği (sadece olumlu yanlarını kastetmiyorum) hakkında herhangi bir fikirleri var ne de attıkları adımlarla nereye varacaklarını öngörebiliyorlar.
YouTube şunu yapmış, Google bunu yapmış, hepsi hikâyedir, muhterem okurlar. Türkiye Cumhuriyeti yöneticileri, internetle ilgili olarak sadece bir hususu fark etmişler, bu yüzden telaşa düşmüşlerdir: İnternet onlara ele avuca sığmaz görünüyor. Bu onları müthiş tedirgin ediyor.
Karşı çıktığın bir fikre, içeriğini, mesajını beğenmediğin bir sanat eserine ya da zırvalığa aynı yöntemlerle cevap verebileceğin, bütün bunların aynı ortamda bulunabileceği, üstelik sana anlamsız ya da zararlı görünen ama başkalarının bayıldığı şeylerin de orada yeralabileceği düşüncesi de, öte yandan, devlet yöneticilerimizin uykularını kaçırıyor, onları Japonya karşısındaki Danimarka takımına benzetiyor. Türkçeden her türlü çoğul takısını kaldırsak hepsi rahat edecek.
İşin bir de başka boyutu var: Şimdiye kadar, Ulaştırma Bakanı ya da herhangi bir devlet yetkilisinin, internette ‘Türk gençleri’nin Kürtlere, Ermenilere ‘karşı’ yürüttüğü, iğrenç hakaretlerle, tehditlerle dolu faaliyetten rahatsızlık duyduğuna dair tek laf işittiniz mi? Hrant’ın üstüne gazete örtülmüş cesedinin fotoğrafını amblem yapan ‘Türk İntikam Tugayı’ grubunun yasaklanması için devletin Facebook nezdinde girişimde bulunması ihtimali var mıdır? Ya da ‘En iyi Kürt ölü Kürt’tür’ grubu Binali Yıldırım’da bir rahatsızlık yaratıyor mu? Bunlar yüzündenFacebook’la papaz olur mu Binali Yıldırım? Yoksa jandarmanın eğitim filmleri ‘Türk gençliği’nce, tuhaf ama, övünmek amacıyla ‘Turkish Gladio’ diye sunulduğu için mi YouTube’a kızmış bakanımız?
‘İnternet’in Ulaştırma Bakanı’nın ağzında ulusalcıların ‘Amerikan emperyalizmi’ne benzer bir anlam kazanması yakın herhalde.
Ağzımızı asker değil siviller kapatsın, Türk sağının eksenine bişey olmasın.