Radikal: Böyle bakanlığa böyle zihniyet!

Radikal / Böyle bakanlığa böyle zihniyet! / Politika / HALUK ŞAHİN

27/06/2010
sahinha@yahoo.com

Türkiye’de eksenin kayıp kay-madığını hâlâ merak edenlere internetin çeşitli servislerini yasaklayan ülkeler listesine bakmalarını tavsiye ederim:
İkinci yılını dolduran YouTube yasağı ve son Google engellemeleri yüzünden AB’ye üye olmak için ‘sözde’ müzakereler yapan Türkiye’nin adı Suudi Arabistan, İran, Kuzey Kore, Myanmar, Çin ve Suriye gibi ülkelerle birlikte anılıyor.
Ülkemizin hiçbir zaman şimdiki kadar özgür olmadığını iddia eden AKP hükümetinin Ulaştırma Bakanı bu yasağı ‘Bunlar Türkiye Cumhuriyeti ile uğraşıyorlar’ türünden paranoya kokan, demode gerekçelerle haklı göstermeye çalışıyor.
Bilmiyor ki, çağımızda böyle ‘anakronik’ bir yasak hiçbir gerekçe ile haklı gösterilemez.
Önemli olan yasakçı zihniyettir, yarın başka bir yasaklama gerekçesi bulmakta hiç zorlanmaz.
Bu zihniyetin gittikçe daha fazla egemen olduğu Pakistan’ın Lahor Yüksek Mahkemesi
daha da ileri giderek Google, Yahoo, Hotmail, MSN gibi arama motorlarını ve paylaşım sitelerini de yasaklamış. Gerekçe, bunlarda İslam dinine hakaret eden yazılar bulunmasıymış!
Oysa aynı kaynaklarda İslam dinini açıklayan, öven, yücelten milyonlarca yazı da yer alıyor.
Şimdi onlar da yasaklı duruma düştü.
Matbaanın, Osmanlı tarafından iki buçuk asır kullanılmamasının ne kadar ağır ve telafisi mümkün olmayan zararlara yol açtığını tarihte okuyoruz.
O zaman da matbaa yasağının başlıca nedeni gerekçesi dinin elden gideceğine ilişkin kaygılardı.
Batı’da ‘Aydınlanma’, sanayileşme ve demokratikleşmenin belki de en başta gelen dinamosu matbaanın mümkün kıldığı eğitim patlamasıdır.
Günümüzde Internet’i yasaklayan zihniyet, Türkiye’nin ‘Bilişim Çağı’ trenini de kaçırmasına neden olacağa benziyor. Türkiye acilen geçmesi gereken makasa geçmiyor, gitmesi gereken yere gitmiyor.
Niçin mi? Çünkü ülkeyi yöneten zihniyet, tüm cakasına karşın, çağımızın nasıl bir çağ olduğunu kavramakta zorluk çekiyor.
Kuşkusuz, bunun en açık göstergelerinden birisi Ulaştırma Bakanlığı’nın yapısı ve başında bulunan kişinin mesleki kimliğidir.
Bizim Ulaştırma Bakanlığı’nın yapısının ardındaki zihniyet 19. yüzyılın ilk yarısından kalmadır.
O zamanlar henüz elektrik iletişim amaçlı olarak kullanılmadığından ‘communication’ yani iletişim kelimesi ile ‘transportation’ yani taşıma ya da ulaştırma kelimesi eş anlamlı olarak kullanılabiliyordu. Çünkü iletişim için de mesajın fiziken bir yerden ötekine aktarılması, ulaştırılması gerekiyordu.
Derken bu iki alan birbirinden ayrıldı. Telgraftan itibaren iletişim elektrik hızına ulaştı, taşıma ise hâlâ olsa olsa en hızlı giden taşıt aracı hızıyla yapılıyor.
Günümüzde, özellikle son çeyrek yüzyılda, fiziken ulaştırılan mesaj oranı azalırken elektronik olarak iletilen mesaj oranı artıyor.
Bilgisayarla iletişim, işte bu son evrenin ana damarı, ‘süper otoyolu’dur. Ülkelerin yarınını onu ne kadar iyi kullandıkları belirleyecektir.
Bizim 19. yüzyıl mirası, çağ dışı Ulaştırma Bakanlığı’nın bünyesinde hem Internet iletişimi ile ilgili birimler var, hem limanlarla, havaalanlarıyla, karayollarıyla, gemicilikle ilgili birimler var.
Yani onlar için ha ‘iletişim’ ha ‘taşıma’.
Oysa günümüzde bunlar apayrı uzmanlık alanları. Liman idaresinden iyi anlayan birinin çağımıza damgasını vuran elektronik iletim ağlarının rolünü anlaması kolay değildir.
Biyografisine baktım, internet yasaklarını savunmaya çalışan bizim Bakan, Binali Yıldırım, taşımacı ve ulaştırmacı, yani iletişimci değil. Gemi İnşa Mühendisliği okumuş, tersane yönetmiş, Deniz Otobüsleri’ne müdürlük yapmış.
Yani, o hala mesajı fiziksel olarak taşınan bir şey olarak görüyor ve bir şeyi beğenmeyince o zihniyetin silahlarına başvuruyor: Durdurma, yasak, sansür, ceza!
Oysa, mesajların anında elektronik olarak paylaşıldığı çağımızda o eski silahlar çok hantal
kalıyor ve utandırıyor!
Çağımızda o silahların yerini yenileri aldı:
Özgürlük, üretkenlik, cevap hakkı, ikna..