İnternet yasakları – Kürşat Bumin – Makale – köşe yazısı 11 Ekim 2010 Pazartesi 08:23
Kürşat Bumin
İki öğretim üyesi (Doç.Dr.Yaman Akdeniz ve Yrd.Doç.Dr. Kerem Altıparmak) ünlü Playboy dergisinin internet sitesine getirilen yasağın kaldırılması için dava açmış. Öğretim üyeleri davayı ‘kullanıcı sıfatı’ ile açmışlar. Bu ‘sıfat’ın bu öğretim üyelerinin daha önce youtube ve lastfm’e karşı uygulanan erişim yasağına karşı Ankara İdare Mahkemesi’nde açtıkları davaların ‘konuya taraf olmadıkları’ gerekçesiyle reddedilmesinden dolayı seçilip seçilmediğini bilmiyorum. Söz konusu gerekçe ‘kullanıcı sıfatı’nın karşısına da dikilebilir mi, doğrusu onu da bilmiyorum. Ama bence (de) dikilmemeli; çünkü ‘konuya taraf olabilmek’, yani davaya ‘müdahil’ olabilmek için ‘kullanıcı sıfatı’ fazlasıyla yeterlidir.
Yeri gelmişken iç hukukumuzun şu ‘müdahil’lik meselesinde bir türlü yoluna koyamadığı bir eksikliği de hatırlatayım. Biliyorsunuz, bizde ayrımcılık gibi ‘nefret suçları’ söz konusu olduğunda bireylerin ve giderek toplumun bir kesiminin bu tür suçlara ilişkin olarak ‘davacı-müdahil’ olabilmesi mümkün değildir. Böyle durumlarda davacı olmak isteyenlere ‘Bu olayda siz taraf mısınız?’ sorusu yöneltilir. Bu soruyu ‘Konu bizi kişisel olarak doğrudan ilgilendirmiyor ama falanca gazetenin şu ırkçı manşeti atabilmesi ‘Ayrımcılıkla mücadele derneği’ olarak bizi tabii ki ilgilendiriyor’ şeklinde cevaplarsanız, alacağınız cevap ‘İç hukukumuz buna imkan tanımıyor’ şeklinde olacaktır. Bundan sonrası savcının ‘kamu davası’ açıp açmayacağına kalmıştır… Sadece ‘ayrımcılık’ konusu değil, ‘kadın hakları’, ‘çocuk hakları’, ‘hayvan hakları’, ‘sağlıklı çevre hakları’ gibi benzer birçok konuda da toplumun bu alanlarda oluşturduğu örgütlerin –’konuya doğrudan taraf olmadıkları’ için- hukuk mücadelesi verme hakları yoktur. ‘Tüketici hakları’ söz konusu olduğunda da aynı ‘duvar’ dikilir karşınıza. Tüketici dernekleri bir biçimde haberdar oldukları sağlıksız ürün üreten bir ‘marka’ hakkında şikayetçi olamazlar. Bu tür davalar ancak, söz konusu sağlıksız ürünü tüketip ‘kişisel zarar’ görenler tarafından açılabilir. Bir yerleşim yerinde çevreyi kirleten bir sanayi kuruluşu hakkında davacı olabilmek için de benzer şekilde ‘doğrudan zarar görmek’ gerekir.
Bu tür bir hukuksal yapıda ve işleyişte ‘hukuk’un ‘toplum’dan hareketle oluşturulmadığını muhakkaktır.. Bunun teorik izahı, ‘Hukuk’un, dahil olduğumuz siyaset felsefesi dairesinin bir icabı olarak bizde de ‘toplum’u devreye sokmadan doğrudan ‘Devlet’ten neşet etmesi gerektiğine ilişkin yerleşik kabuldür.
Dönelim ‘Playboy’un internet sitesine getirilen yasağa ve bu yasağın kalkması için yapılan başvuruya.
‘Playboy’ dergisi, bilindiği (ve söylendiği ) gibi bir ‘erkek dergisi’. Çok eskiden beri (belki de yüz yaşında!) yayımlanmakta olan bir dergi. ‘Eski Rejim’ döneminde Türkiye’ye girişi yasak olan dergilerdendi. Sonra 12 Eylül geldi, sonra Özal geldi, sonra ‘özel hayat’ın önemli-değerli olduğu kanaati geldi, sonda cinselliğin ‘keşfi’ geldi ve bu dalga ile birlikte ‘Playboy’un da Türkçe versiyonu ülkeye girmiş oldu. İyi hatırlıyorum: Playboy’un Türkçe yayımlanmaya başladığında bu yayın girişimi dergiyi çıkaranların çoğu tarafından bir ‘devrim’ olarak sunulmuştu! Oysa biliyorsunuzdur –bilmeyenler, internet sitesi da kapalı olduğuna göre artık bilemeyecekler!- bu ‘erkek dergisi’ sattığı ‘cinsellik’ açısından bırakın ‘devrim’i, tam tersine ‘karşı-devrim’i çağrıştıran bir yayından ibaretti.
Öğretim üyeleri –haklı olarak- soruyorlar: Dünyanın dört bir yanında (belki Çin’de de!) bu derginin internet sitesine erişim serbestken TİB bu yasağı niçin koydu? Ve hemen arkasından da bu yasak ile ‘Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerden özel hayatın gizliliği, düşünce, ifade, bilgi edinme ve haberleşme hakkının kısıtlandığını’ söylüyorlar.
TİB tarafından erişimi engellenen dergiye ait internet sitesi hakkında açılmış veya sonuçlanmış bir ceza davası olmadığını, sitenin hangi içeriğinin suç oluşturduğuna ilişkin tek bir açıklamanın yaplmadığını belirten davacılar, ‘Devlet ajanlarının ahlaki değerlerinin özel hayatı hiçe sayarak bireylere dayatılması hukuk düzeninin özgürlükçü bir düzen olmaktan çıkarıp, otoriter bir düzene çevirir’ diyorlar. Öğretim üyelerine göre, TİB’in bu yasağı uygulamasına temel teşkil eden 5651 sayılı yasanın uygulanmasında çocuklar ve yetişkinler arasında bir ayrım gözetilmemektedir.
‘İnternet yasakları’ndan söz ettiğimize göre, yazıyı bitirmeden Ümit Kıvanç’ın birkaç gün önce (02.10.2010) yayımladığı (Taraf) yazısında duyurduğu bir yasağı, Vimeo.com adlı video paylaşım sitesine getirilen erişim yasağını da hatırlatayım. Kıvanç’ın sözleriyle, ‘eser’ sıfatını hak edecek yüz binlerce videonun yer aldığı bu siteye getirilen yasak da anlaşılır gibi değil.
‘Eserlerini başka mecralarda sunma şansına sahip olamayan ya da internet âleminde ayrıca tanıtmak isteyen ya da özellikle internet için eser üreten on binlerce insan vimeo’ya filmlerini koyuyor.(…) Büyük ihtimalle, dünyanın dört bir tarafından onbinlerce kişinin ortaya koyduğu videolardan birinde, hayatımızı karartmak ve ruhumu kurutmaktan başka bir şey yaptıklarını hiç ama hiç görmediğim, yaşamadığım devlet görevlilerimizin sinirine dokunan bir şeyler vardır. Cart, yasaklamışlar. Aferin.’