Radikal: İnternete girmek tehlikeli ve yasaktır

İnternete girmek tehlikeli ve yasaktır / Yaşam / Radikal İnternet

10/12/2008

Sansürcü zihniyetin en yeni mecrası internet ve erişim yasakları üzerine çalışan Kerem Altıparmak, ‘İnternet: Girilmesi Tehlikeli ve Yasaktır’ adlı kitabını anlattı

PINAR ÖĞÜNÇ (Arşivi)

İSTANBUL – Her gün tıkladığınız bir sitede malum ‘yasak’ yazısını görürseniz kime sinirlenirsiniz? Hinliklerle başka bir yoldan o siteye girdiğinizde öfkenizi yutar mısınız? İnternette erişim yasaklarını temel insan hakları ihlallerinden sayıyor musunuz? 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde interneti de bir mücadele cephesi olarak görüyor musunuz?
Doç. Dr. Yaman Akdeniz ve Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak, Türkiye’de internet sansürünün yasal altyapısını ve uygulamadaki sorunları ‘İnternet: Girilmesi Tehlikeli ve Yasaktır’ adlı kitapta ele alıyor. Aydınlatıcı, sansürle mücadeleye karşı bilgilendirici kitap, İnsan Hakları Ortak Platformu desteğiyle İmaj Yayınevi tarafından yayımlandı. Ama isteyen www.ihop.org.tr ve http://privacy.cyber-rights.org.tr/?page_id=255 adreslerinden ücretsiz olarak da indirebiliyor. Altıparmak sorularımızı yanıtladı.

2001’e kadar internetin ‘tehlikeli’ bir mecra olarak görülmeyişi, bu tarihten itibaren Türkiye’de internet kullanıcı sayısının hızla artışıyla da ilgili, kamu mercilerinin alana dair bilgilenmesiyle de… Bugün tek mahkeme kararıyla milyonlarca blog’a, birkaç video yüzünden bir sitenin tamamına erişimin engellendiği düşünülürse, hakiki bir bilgilenmeden söz edebilir miyiz?
Ben tam tersinden bir okuma yapıyorum. İnternet üzerinde kısıtlama getirenler ve daha fazlasını getirmek isteyenler interneti geç de olsa idrak etmiş durumda. Örgütlenmenin toplumsal hayatta bu kadar zayıfladığı bir dönemde internet hem örgütlenme hem de alternatif görüşleri iletmek açısından çok etkili bir iletişim aracı. Burada özgürce hareket etmenin iktidar sahipleri için artık kabul edilemeyecek bir düzeye geldiği görülüyor.

Erişim yasağı kararlarına baktığınızda istatistiki açıdan en sık kullanılan gerekçe hangisi? Türkiye’nin internette en hassas karnı neresi?
Halen üç farklı engelleme rejimi işletiliyor. Bunlardan biri ve bugünlerde en çok bilineni, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’a dayanılarak yapılan erişim engelleme kararları. Bunun yanında 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun Ek 4. maddesi uyarınca da erişim engelleme kararları veriliyor. Nihayet, bizim 5651 sayılı yasa yürürlüğe girdikten sonra hukuken mümkün olmadığını düşündüğümüz bir erişim engelleme yöntemi daha var, o da kişilik haklarına saldırı yapıldığı gerekçesiyle Hukuk Usulü Muhakemesi Kanunu’na göre verilen ihtiyati tedbir niteliğindeki erişim engelleme kararları. Kamuoyunda Adnan Oktar’ın avukatlarının başvurularıyla alındığı bildirilen erişim engelleme kararları da bu son yönteme göre yapılıyor. Bu üç tip içerisinde istatistiği tutulan tek yöntem, 5651 sayılı yasaya göre alınan erişim engelleme kararları. Ancak şu ana kadar, daha eski tarihli olduğu ve MÜYAP tarafından etkin şekilde kullanıldığı için en çok başvurulan yöntem 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası. Adnan Oktar’ın da 60’ın üzerinde siteye erişimi engellettiği biliniyor. 5651 sayılı kanuna göre verilen 1200’e yakın erişim engelleme kararı ise iki gruba ayrılabilir: Yargı kararıyla ve idari kararla (Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı) erişim engelleme. İdare tarafından verilen engellemelerde iki suç öne çıkıyor: Müstehcenlik ve çocuk istismarı. Asıl ilginç olan, mahkeme kararları. 5651 sayılı kanuna göre verilen 264 mahkeme kararından 149’u ‘Diğer’ başlığı altında sınıflandırılıyor. Yani kararların yaklaşık yüzde 57’sinin dayanağı kanunda sayılan suçlardan hiçbiri değil.

Kamuoyunda internet yasaklamalarının doğrudan bir insan hakları ihlali olduğuna dair oturmuş bir bilinç var mı?
Bunu kestirmek güç. İki şekilde yaklaşılabilir. Birincisi eğer YouTube, Geocities, Blogger.com gibi siteler açık olsa, siyasi nitelikli muhalif sitelere girememek çoğunluk için sorun yaratmaz, hatta büyük ihtimalle bu yasaklar desteklenir. Bunu, çoğunluğun internet engellemelerinin gerçek nedenini anlamadığı şeklinde yorumlamak mümkün. Öte yandan, Türkiye’de yıllardır devam eden ifade özgürlüğü sorununun tabana yayılması ve anlatılması açısından daha iyi bir yöntem olmadığı da söylenebilir. Bugüne kadar okumadıkları gazetelerin toplatılmasından, tanımadıkları yazarların yargılanmasından haberdar veya rahatsız olmayan milyonlarca insan doğrudan ifade özgürlüğünün mağdurları haline geldiler. Hak savunucuları açısından bulunmaz bir fırsat bu.

İnternette otosansür, ifade özgürlüğü mücadelesinde bizi nereye götürür?
Çok tehlikeli yerlere… Devletin yaptığı sınırlama, en kötü haliyle bile görünür ve mücadele edilebilir bir şey. Bu sansürün tetiklediği otosansürse görülmez ve denetlenemez bir sınırlandırma rejimi getirir. Dahası sistematik site engelleme kararları, otosansür dışında özelleştirilmiş bir ek sansür rejimi daha yaratır. Sitede yazılanların çıkarılmaması durumunda tüm sitenin kapatılabileceğini bilmek yazmama, yazılanı ise kapatma tehditleri karşısında çıkarma sonucunu doğuracaktır.

Nasıl bir mücadele planı izlenmeli?
İnternette sağlanan ifade özgürlüğünün kısıtlanmasının çok önemli bir insan hakları sorunu olduğu kabul edilmeli, hareket noktası bunun nasıl sınırlanacağı değil nasıl güvence altına alınacağı olmalı. Bunu hayata geçirmek için öncelikle mevcut rejimi değiştirmek, ardından da mahkeme ve idarelerin şeffaf, gerekçeli kararlarla yeni rejimin çizdiği sınırlar içinde kalması gerekiyor. Ancak bu okuma doğruysa yani sınırlandırma rejimini getirenler bilinçli hareket ediyorsa, en az onlar kadar sistemli hareket etmek gerekecek. Bu, hukuksal olduğu kadar siyaseten de doğru bir örgütlenme yoluna gitmeyi gerektiriyor.