‘Telekulak yasasına iptal’ ne anlama geliyor? Artık telefon dinleme kalktı mı?: “Taha Akyol AYM’nin kararının ne anlama geldiğini yazdı. İşte olayın içyüzü
Telekulak yasasına iptal
Anayasa Mahkemesi telefon dinlemelerine ilişkin yasanın iki maddesini iptal etti. Dün TV’leri izledim, bazı internet sitelerine ve izleyici yorumlarına baktım. Bazı ünlü hukukçuların açıklamalarını okudum.
İptal kararı genel izlenim olarak şöyle algılanmıştı:
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Cumhurbaşkanı Sezer’in açtığı davayı üç yıldır gündeme almamış, bu sayede hükümet herkesi dinlemişti! Şimdi Yüce Mahkeme ‘dur’ diyordu!
Bu yasa yüzünden Başbakan istediği kişiyi dinlettiriyordu. Dinlenmedik kimse kalmamıştı, polis devleti olmuştuk. Yüce Mahkeme bizi kurtarmıştı.
Hele de ünlü bir hukukçumuz, Ergenekon soruşturmasına da değinerek, “tutukluların 8-9 aydır tutuklu kaldığını” söylüyor, bunun bu yasa yüzünden olduğu izlenimini veriyordu!
Üç yıl gecikme!
Toplumda neredeyse bir paranoya haline gelmiş bulunan “Herkesi dinliyorlar” kuşkusu ile siyasi önyargılar birleşince, ‘teknik’ mesele böyle muazzam bir siyasi olay olup çıkıyor.
Bu yasa hakkındaki iptal davasını Haşim Kılıç’ın ‘kasten’ üç yıldır gündeme almadığını ilk söyleyen, Sabih Kanadoğlu’ydu. Fakat Haşim Kılıç 14 aydır mahkemenin başkanıdır!
Bu davanın “üç yıl bekletilmesi”nde Kılıç’ın sorumluluğu olsa olsa 14 ay içindir ve bu 14 ay zarfında Cumhurbaşkanlığı seçimi, parti kapatma, türban gibi ‘ivedi’ dosyalar mahkeme gündemini işgal etmiştir.
Aslında “üç yıllık gecikme”nin gündeme getirdiği sorun, Anayasa Mahkemesi’nin ağır iş yüküdür. Mahkemede üye sayısının artırılması, mahkemenin ‘iki kanatlı’ çalışması, bireysel başvuru hakkının tanınması gibi reformlara karşı çıkanların “Başkan üç yıl bekletti” diye siyasi yorum yapması anlaşılır bir olay değildir.
Kaldı ki, mahkemenin dün verdiği iptal kararı “telefon dinleme” olayını hiçbir şekilde etkilemeyecektir! Dinlemeler bugüne kadar nasıl olmuşsa, bundan sonra da öyle olacaktır!
Mahkeme ne dedi?
Mahkeme’nin iptal kararı iki konuyla sınırlıdır:
Telekomünikasyon İletişim Başkanı, sadece Başbakan’ın imzasıyla atanıyordu; Mahkeme bu kararıyla ‘üçlü kararname’yi, yani ilgili bakanla Cumhurbaşkanı’nın imzasını şart koşmuştur. İsabetli bir karardır.
1993 yılında da Demirel hükümetinin Çankaya’daki Özal’ı ‘by-pass’ etmek amacıyla çıkardığı benzer bir yasayı da Anayasa Mahkemesi iptal etmiş, Cumhurbaşkanı’nın imzasının şart olduğuna karar vermişti. Olayımızda ise, AKP hükümeti Sezer’i ‘by-pass’ etmek için bu yasayı çıkarmış, mahkeme yine iptal kararı vermiştir, haklı olarak…
Fakat iptal kararları geçmişe yürümeyeceği için, yönetimde hiçbir değişiklik olmayacaktır. Bundan sonra atama yapmak gerekirse, Gül’ün imzası gerekecektir!
Mahkeme, denetim konusunda da Başbakan’ın tek başına atama yetkisini iptal etmiş, yine üçlü kararnameyi gerekli görmüştür, yine haklı olarak.
Görülüyor ki, Yüce Mahkeme’nin kararı, “kimlerin hangi hallerde dinlenebileceği” ve “dinleme iznini hangi makamın” vereceği gibi konulara hiç karışmamıştır! Zaten Sezer’in de bu konularda bir itirazı yoktu. Yüce Mahkeme bu konulara Manisa Asliye Ceza Mahkemesi’nin yaptığı başvuru üzerine önümüzde aylarda bakacak.
Netice: Dinleme olaylarında henüz değişen bir şey yok!
Peki nedir bu siyasi fırtınalar? Adı üstünde, ‘siyasi’ önyargıların ürünü…
30 Ocak 2009, Cuma